Oleg Ya Da Kuşatma Altındaki Şehir 1942 yılının sert kışında Leningrad Alman birlikleri tarafından kuşatılmış durumda. Şehrin üstüne durmadan bombalar yağıyor, halk açlıktan ve hastalıktan kırılıyor. 12 yaşındaki Oleg hasta anesine bir kâse sulandırılmış çorbayı bulmakta bile büyük güçlükler yaşıyor. Şehrin dışında bir tarlada patates bulabileceğini öğrenince, tüm tehlikeleri göze alarak oraya gitmeye karar veriyor. Arkadaşı Nadya ile birlikte Rus ve Alman mevzilerinin arasından geçerek bu tarlaya ulaşmaya çalışıyorlar. Ama birden çocukların etrafını düşman Alman askerleri sarıyor. Bundan sonra yaşadıkları, Oleg'e savaşın ne kadar anlamsız ve insanlık dışı olduğunu gösteriyor. İkinci Dünya Savayı yüz binleri öldürmüş, milyonları evsiz, yurtsuz bırakmıştı. Sanatın bütün dalarında kendine yer buldu bu savaş tiyatrodan sinemaya, edebiyatan plastik sanatlara kadar pek çok alanda ürünler verildi savaya dair. Jap Ter Har’ın kaleme aldığı Oleg ya da Kuşatma Altındaki Şehir, belki de şimdiye kadar ele alınmamış türlerden birisi. Çouk kitabının ötesinde, basit bir savaş hikayesi anlatmaktan çok daha fazlasına sahip. Zira olağanüstü masalsı üslubu, savaşı hiç anlatılmadığı şekilde anlatıyor. O kadar yıkıcı ve travmatik bir olayı, sanki sadece masalardaki korkunç ve kötü kralın veya devin işiymiş gibi anlatmak biraz cesaret işidir ve Har’da bu fazlasıyla var. Leningrad, Alman birlikteli tarafından kuşatılmıştır, 12 yaşındaki Oleg’in anesi hastadır ve kıtlık yüzünden çorba bile bulunmamamaktadır. oleg bir yerlerden şehrin dışında bir patates bulunabileceğini öğrenir. Anesine bir lokma yemek getirebilmek için cephelerin ortasından geçmek zorundadır. Savaşın bir çocuk için bile ne kadar anlamsız olduğunun en güzel anlatımı bu kitap. Çağlayan ÇevikBir Paragraf.